26 Şubat 2019 Salı

Etkili ve İşlevsel Bir Öz Geçmiş Nasıl Hazırlanır?

Merhabalar, öncelikle beni bu yazıyı yazma konusunda beni tetikleyen olaydan bahsetmek istiyorum. Sonrasında yeni ve yeniden öğrendiğim bazı bilgiler ışığında en işlevsel öz geçmiş nasıl hazırlanır? Öz geçmiş hazırlarken nelere dikkat etmeliyiz ve öz geçmişleri inceleyen İnsan Kaynaklar birimleri öz geçmişlerde hangi kriterlere göre değerlendirme yapıyorlar bunlardan bahsedeceğim.

 Lisans eğitimim süresinde aldığım araştırma yöntemleri dersinde "Nasıl öz geçmiş hazırlanır" üzerine eğitim almıştım. Hatta bu ders sayesinde bankacılık alanında çalışmak isteyenler için    düzenlenen Bankacılık Similasyonu programında katılmış ve kazanmıştım. Daha sonra bu öz geçmişi güncelleyerek bir çok mülakatlara katıldım. Birçoğunda başarılı olmam sebebiyle hazırladığım öz geçmişin güzel ve işlevsel olduğu düşüncesindeydim fakat bu düşüncem geçen yıl bu konu üzerine İŞ-KUR tarafından düzenlenen bir eğitim programına sarsıldı.

Katıldığım eğitimde her iş veya iş kolu için öz geçmişin değiştirilmesi gerektiği anlatıldı. Ayrıca bazı iş ilanlarına başvurularda ön yazı ekle seçeneğiyle de daha sık karşılaşınca bu konu üzerine bazı araştırmalar yaptım.


Öncelikle bazı öz geçmiş örneklerini inceleyip, takip ettiğim bir online eğitim sitesinde "Öz Geçmiş Nasıl Hazırlanır" ve "Etkili CV Hazırlama Teknikleri" eğitimlerini tamamladıktan sonra daha etkili ve işlevsel bir öz geçmiş oluşturmanın inceliklerini öğrendim. Daha önceki deneyimlerim ile son öğrendiklerimi birleştirerek örnek bir öz geçmiş oluşturdum. Oluşturduğum bu öz geçmişten yola çıkarak iki önemli soru için cevaplar aramaya başladım.

1.Öz geçmiş hazırlarken nelere dikkat etmeliyiz ?

2.İnsan Kaynaklar birimleri öz geçmişlerde hangi kriterlere göre değerlendirme yapıyorlar ?


Öz geçmiş hazırlarken her şeyden önce aman dikkat !

Şirketlerin iş ilanlarını değerlendiren İnsan Kaynakları birimi ya da bu konudaki uzman personelinin önüne gelen çok sayıdaki öz geçmişlerde dikkat ettiği en önemli kriterlerden birisi başvuru sahibinin fotoğrafıdır. Öyle ki uzman kişiler yaklaşık 6-8 saniye içinde öz geçmiş hakkında karar verdikleri göz önüne alındığında iş ciddiyetine uygun olacak şekilde, güler yüzlü ve sade bir fotoğraf (arka fon düz ve tek renkli, erkekler için sakal tıraşlı, kadınlar için ise aşırı olmayan bir makyaj) tercih edilmelidir. Ayrıca öz geçmiş hazırlanırken imla kurallarına uyulmalı ve bu öz geçmişi okuyan herkesin aynı şeyleri anlayabileceği sade bir dil kullanılmalıdır.

Bu hususta en önemli noktalardan biri ise öz geçmişte verilen bilgiler kesinlikle doğru bilgilerden oluşmalıdır. Şekil olarak ise öz geçmiş hazırlanırken Word veya Pdf  formatları kullanılabilir. Arial ya da New York Times gibi okunması kolay yazı türleri ve  11 ya da 12 punto tercih edilebilir.

Bu bilgilerden yola çıkarak öncelikle kullandığım şablon üzerinden olabildiğince geniş şekilde örnek öz geçmişi hazırlarken yukarıdaki soruları cevaplayacağım daha sonra başvurulacak sektör ve ilana göre nasıl değişiklik yapılabilir onu açıklamaya çalışacağım. Son olarak iş başvurularında sıkça karşılaşılan ön yazıdan bahsedeceğim.



Fotoğraf
AD-SOYAD
İkametgah Adresi 
Telefon numarası
E-posta adresi
(E-posta adresinin ciddiyetten uzak ifadeler içermesi sizin diğer bilgilerinize bakılmadan elenmenize yol açabilir. O yüzden ad ve soyadınızı içeren e-mail adresi almanızı öneririm.)

Kişisel Bilgiler
Doğum Yeri ve Tarihi:
Medeni Durum:
Askerlik Durumu: yapıldı/tecilli (tarih)
Ehliyet Sınıfı ve Tarihi:

Eğitim Bilgileri
Kronolojik olarak en yeni eğitim düzeyinden en eski eğitim düzeyine doğru sıralanmalıdır. Eğer birden fazla mezuniyet yada okul söz konusu ise belirtilmeli ve mezuniyet tarihi ile muhtemel mezuniyet tarihi belirtilmelidir.

Doktora
Yüksek lisans
Lisans
Ön lisans
Lise


Ödül ve Başarılar
Tarih ve nerede nasıl bir faaliyet sonucunda ödül ve başarının elde edildiği açıklanmalıdır. Kısaca başarı hikayesinden de bahsedilebilir.

İş Deneyimi
Staj yapılmış ise pozisyon tanımı ile bu alana yazılmalıdır. Staj, iş ilanına aranan kriterleri karşılaması durumunda tercih sebebi olabilmektedir.

Tarih-Şirket ismi ve pozisyonun yanında görev tanımı ve varsa başarı hikayesi birkaç cümle ile yazılmalıdır.
Uzmanlık alanı ve yapılan çalışmalar ve projeler bu bölüme eklenmelidir.
 İş ilanına uygun şekilde eğitim hayatında tez yazılmış ise kısa bir açıklama ile eklenmelidir.

Kurs ve Sertifikalar
Bu alanda kronolojik sıra takip edilerek aşağıya doğru en yeniden en eskiye doğru tarih kursun adı,kurs saati,alınan kuruluş şeklinde doldurulmalıdır.

Yabancı Dil Bilgisi
İngilizce   
Okuma:İyi
Yazma:Orta
Konuşma:Orta
Ayrıca YDS/Yökdil/TOEFL gibi sınavlardan alınan iyi puanlar bu bölüme yazılmalıdır.

Bilgisayar Bilgisi ve Programlar
Bilgisayar bilgisi üzerine gidilen kurslar ve öğrenilen programlar bu alana yazılmalıdır.

Dernek ve Kulüp Üyeliği
Üye olunan dernek, sivil toplum kuruluşu ve dernekler ve bu kuruluşlarda yapılan aktif görevler bu alana yazılmalıdır. Bu alanı tarih belirterek doldurmalıyız. Firmalar sosyal çevre ile ilişkilerinizi anlamlandırmakta baktığı alanlardan birisi burası olacaktır.

Hobiler
Hobilerde firmaların görmek istedikleri hayatın rutin eylemleri haricinde nasıl bir sosyal ilişkilere sahip olduğunuzu dolayısıyla sürekliliği nasıl yendiğinizi öğrenmektir. Yani kitap okumak gibi normal hayatın içinde olması gereken bir eylem hobi olarak değerlendirilmemektedir. Bunun yerine kişisel gelişim kitapları okumak bir hobi olarak değerlendirilebilir.
Ayrıca amatör fotoğrafçılık gibi aktiviteler daha uygun olacaktır.

Referanslar
"İstenildiğinde verilecektir" şeklinde yazmak bir tercih olabilir. Fakat referans yazılacaksa da (3 kişi)
Ad-soyad çalıştığı yer ve telefon numarası şeklinde yazılmalı ve referans olarak yazılan kişilere bilgi verilmelidir.

Olabildiğince geniş şekilde hazırlanan öz geçmişte isteğe göre farklı bir şablon kullanılabilir. Fakat öz geçmiş hazırlanırken öne çıkarmayı düşündüğünüz kısımları asla büyük harfler ile yazmamanızı,uzun cümleler kullanmamanızı ve hazırlanılan öz geçmişin çok uzun olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Bu açıdan çok sık iş değiştirenler son bir kaç yılda çalıştıkları yerleri yazabilir. Ayrıca öz geçmişin iş ilanına göre değişiklik göstermekle birlikte sade ve net olması gerekiyor. Son olarak belirtmek istediğim konu ise öz geçmişinizi sürekli güncel tutulması gerekliliği ve her iş ilanı için aynı öz geçmişi kullanmanın doğru olmayacağıdır.

Ön yazı nedir ? Nasıl olmalıdır?

Öz geçmişte kesinlikle olması gereken ve hatta öz geçmiş için ilk izlenim niteliğinde olan ön yazı firmaların insan kaynakları personeli tarafından özellikle çok dikkat edilen bir bölüm olarak çok dikkat edilmesi gerekiyor. Benimde bundan önceki deneyimlerimde öz geçmişim de eksik olan bu bölüm belki de uzman kişiler tarafından öz geçmişin incelenmeye değer olup olmadığının bir göstergesi görülebilir.

Peki
Ön yazı nasıl olmalı,neler yazılmalı ?

Ön yazıyı, öz gelecek şeklinde tasarlanmalı, hedefler ve neler yapabileceğiniz üzerinden oluşturmalısınız.

 Ön yazı kısa olmalı(en fazla A4 sayfasının yarısı kadar) giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini içermeli ve  neden bu işe sen seçilmelisin, şirkete ne tür katkıda bulunabilirsin sorularına cevap niteliğinde kendine ait özelliklerden bahsedilen bir metin olmalıdır.

Örnek verecek olursak reklam sektörüne başvuru için bir ön yazı yazılması gerekiyorsa kendinizin yaratıcı özelliklerinizden bahsetmeniz ve bu özellikleriniz ile şirketin deneyiminin birleşmesi sonucunda daha nitelikli projelerin ortaya çıkacağını açıklayabilirsiniz.
Başvurulan iş kolu ve istenen yeterlilikler göz önüne alınarak ön yazı da tıpkı öz geçmiş gibi iş ilanına uygun olacak şekilde güncellenmesine yine dikkat çekmek isterim.

Bu konuyla ilgili deneyimlerim olan İş Bankası Memur alımı süreci ve Mülakat Deneyimi yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Bankacılık Similasyonu Mülakat Deneyimi adlı yazıma Buradan ulaşabilirsiniz.

Yararlı olmasını temenni ediyorum.





Devamını Oku »

2 Şubat 2019 Cumartesi

Son 3 yılda neler yaptım

Bu blogu açtığımda ilk yazdığım yazılardan biri blogu yazan kişi hakkında bilgi niteliğinde olsun diye Hakkımda adlı (https://onurcetin38.blogspot.com/2015/09/hakkmda.html ) yazım olmuştu. Bu yazının en son  2015 yılında güncellendiği göz önüne alındığında yaklaşık 3 yıl geçmiş olduğunu gördüm. 3 yılda bayağı paylaşacak bilgi ve deneyimle karşılaşmama rağmen bunları yazma fırsatı bulamadım.Sonra bu yazıyı yazmaya ve 3 yılda katıldığım etkinlikler, seminerler, eğitimler hakkında bilgi vermeye karar verdim. Bu doğrultuda öncelikle deneyimlerimi paylaşacak daha sonra  bana neler kazandırdığından bahsetmek istiyorum.

Bu dönemde (2015-2018) yüksek lisans ile ilgili yükümlülüklerimi yerine getirirken, gerek kişisel gelişimim için gerek muhtemel iş hayatıma katkıda bulunmak için katılabileceğim kursları araştırdım.Yüksek lisans ders dönemimde Konya'da olduğum için Konya Büyükşehir Belediyesinin kısa adı KOMEK olan meslek edindirme kursları(MEB destekli) araştırıp kendime ne katabilirim düşüncesiyle kursları araştırdım.

İlk olarak önce bilgisayar bilgimin bir kanıtı olması açısından Bilgisayar Kullanımı(160 saat) kursuna gittim. Bu kursta bilgisayarın parçalarından Microsolf programlarına kadar bildiğim şeyleri tekrar etme ve yeni şeyler öğrenme fırsatı buldum.

Daha sonra  Diksiyon(64 saat) kursuna gittim. Bu kursta da aslında doğru olarak bildiğim çoğu kelimelerin doğru telaffuzu üzerine çok şey öğrendim. Öğrendiklerimin katıldığım mülakatlarda kullanma fırsatı buldum ve faydalandığımı söyleyebilirim.

Diksiyon kursundan sonra yine çok faydalandığım Etkili ve Hızlı Okuma Kursu(32 saat)'na katıldım. Kursa katılmadan önceki durumuma daha hızlı ve daha çok şey anlayarak okuduğumu fark ettim. Özellikle öğrencilik dönemi için çok büyük faydaları oldu.

KOMEK'te katıldığım son kurs İleri Excel Geliştirme ve Uyum Eğitimi(56 saat) oldu. Bu kursta da Microsoft Excel programını daha etkin ve işlevsel olarak kullanmayı öğrendim. Özellikle iş hayatında kullanılabilecek özel bir kurs olduğunu düşünüyorum.

Konya'da tez döneminin ders kısmını bitirip, tez dönemi için Kayseri'ye döndüğümde hem sosyal etkinlik olması hemde kişisel gelişimime katkı sağlamak amacıyla Kayseri Büyükşehir Belediyesinin sanat ve mesleki eğitim kurslarının verildiği kısa ismi KAYMEK olan kursları (MEB destekli) araştırarak kendime uygun olanları seçtim.
Bu doğrultuda lisans eğitimim boyunca çeşitli derslerini aldığım teorik muhasebe bilgisinin uygulamada kullanılan programlarını öğrenmek için önce Temel Muhasebe(168 saat) daha sonra bu kursun devamı niteliğinde olan Muhasebe Veri Tabanlı Program Kullanma Geliştirme ve Uyum Eğitimi(70 saat)'ni tamamladım. Bu kurslarda Muhasebenin kullanım alanları ve Tiger Plus(+) ön muhasebe ve genel muhasebe programın işleyişi ile ilgili detaylı bilgi edinme fırsatı buldum. Her ne kadar bu alan tecrübe istese de kursun kapsamı çerçevesinde muhasebe bilgimi genişletme fırsat ve imkanına sahip oldum.

Bu kursu tamamladıktan sonra Kayseri'de Türkiye Gençlik Vakfı(TÜGVA) tarafından düzenlenen Genç Yönetici Okulu(yaklaşık 50 saat) programına katıldım. Bu program ülkede faaliyet gösteren çeşitli sektörlerde bir çok üst düzey yöneticinin katılımcılarla tecrübe paylaşımı üzerine inşa edilmiş çok faydalı ve öğretici bir etkinlik oldu. Günümüz ülke ve dünya koşullarında bir yöneticinin sahip olması gereken nitelikler, özellikle ekonomi ve ticarette karşılaşılan zorluklar ve bu durumların yönetilmesi canlı örneklerle değerlendirildi. Teorik bilgi ile uygulama alanlarının birlikte değerlendirilmesinin kişisel olarak bana çok şey kattığını söyleyebilirim.


Son olarak KAYMEK bünyesinde verilen Dış Ticaret Uzmanlığı Eğitimine(80 saat) katıldım. Bu kursta dış ticarette kullanılan ödeme ve teslim şekilleri başta olmak üzere dış ticaret mevzuatı hakkında bilgi sahibi oldum. Ayrıca bu kurs kapsamında Kayseri Serbest bölgesinde yer alan ve üretiminin çok büyük bir kısmını ihraç eden BRN Yatak firmasını ziyaret ettik. Böylece teorik olarak elde ettiğimiz bilgiler ile dış ticaretteki uygulama alanları üzerinden değerlendirme imkanına sahip oldum. Bu alanda eğitim almak isteyen ya da çalışmak isteyenlere tavsiye ederim.


2018 yılı sonu itibariyle kişisel gelişimim adına yaptıklarım bunlar olmakla birlikte bundan sonrada  daha fazla ne yapabilirim düşüncesiyle araştırmaya, öğrenmeye ve gelişmeye ve bunları paylaşmaya devam edeceğim.
Sağlıcakla kalın


Devamını Oku »

28 Kasım 2017 Salı

İş bankası Memur alımı Mülakat deneyimi

Bankacılık yada bir bankada çalışmak, son yıllardaki işsizlik oranları göz önüne alındığında  istihdam kapasitesi açısından; bir çok kişinin çalışmak istediği alanlardan biri haline geldi.Özellikle İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencileri ve mezunları bu alanda çalışma fırsatı arıyor ve buluyorlar.
Daha önce bu blogda 2015 yılında lisans eğitimim  
sırasında, üniversitede düzenlenen bankacılık simülasyon deneyimimi paylaşmış; simülasyon  da Türkiye Ekonomi Bankası şube müdürü ve fakültedeki akademisyen hocaların sorularını ve bu simülasyona hazırlık sürecimi ayrıntıları ile anlatmıştım.
(Bknz:https://biriktisatci.blogspot.com/2015/07/bankaclk-mulakat-simulasyonu.html)



Bu yazımda ise bu yıl girdiğim  "İş Bankası Memur alımı sınavı ve sözlü mülakatıyla" ilgili deneyimlerimi paylaşacağım.Bu yazıyı yazmak için mülakatın tüm aşamalarının sonuçlanmasını bekledim. Neticesini en başta söyleyeyim tüm aşamaları torpilsiz,referanssız geçerek; insan kaynaklarından telefonla iş teklifi aldım.(Aranızda buna inanmayanlar olabilir bende sınav ve mülakat süresince torpil olmaz ise olmaz diyordum ama oldu;yani iyi hazırlananlar torpili olmasa da başarabilir örneği benim)İş teklifinin yaşadığım şehirde olmaması ve çeşitli gerekçelerle tekliflerini kabul etmedim.(Allah utandırmasın,akademik kariyer istiyorum inşallah Allah onu nasip etsin.)
Benim için güzel bir tecrübe olarak kaldı.Deneyimimi buradan  paylaşarak bankacılık sınavlarına hazırlanan ve bu işi yapmak isteyenlere yardımcı olacağını ümit ediyorum.

                                                                     1.Aşama Yazılı Sınav
İlan(http://www.mymemur.com.tr/d/file/t-is-bankasi-konya-memur-alim-sinavi-brosuru.pdf) açıklandıktan sonra Başvuru takip sistemi üzerinden öz geçmiş oluşturuyorsunuz.Bütün bilgileri bu sisteme yüklüyorsunuz;bu sistem üzerinden sonuçlar ve mülakat daveti ve sonuçlar açıklanıyor.Yazılı sınava girerken de sınav davet çıktısını bu sistemden alıyor ve sınav yerine gidiyorsunuz.

Ben sınava Selçuk Üniversitesinde girdim sınava gözetmen olarak gelenler de büyük ihtimal banka çalışanlarıydı.(Yazılı sınava 8 Temmuz tarihinde girmiştim)
Sınavın içeriği: Tamamen test 60 soru 60 dk (Dikkat edilmesi gereken tek şey zamanı doğru kullanmak,sorulara takılmadan yapabildiğin kadar çok net yapmak)
 Türkçe :Paragraf,Anlatım bozukluğu ve Sözel yetenek 
Matematik:Temel matematik işlem,Şekil yeteneği ve Sayısal Mantık

Sınavın sonucunu İş başvuru takip sisteminden takip ediyorsunuz.Tam tarihi hatırlamamakla birlikte sınav sonucu Eylül sonlarında açıklanmıştı sanırım."Sınav sonucu Başarılı"ise Mülakat aşamasına geçiyorsun.Yine sistem üzerinden Mülakat daveti alıyorsunuz(Benim mülakat tarihim 12 Ekim 2017)

2.Aşama Sözlü Mülakat

Sistem üzerinden mülakat daveti alıyorsunuz yani mülakat nerede saat kaçta yapılacağına dair bilgilendirme ayrıca mülakata gelirken yanınızda nelerinde getirilmesi gerektiği ile ilgili bilgileri sistem üzerinden takip ediyorsunuz.(benden lisans diploması fotokopisi,nüfus cüzdanı fotokopisi ve bir adet vesikalık fotoğraf istenmişti)
İstenen saatte mülakat yerine gittiğinizde bir görevli bilgilendirme yapıyor alacağınız maaş(tam olarak ücretleri hatırlamıyorum ama net olarak asgari ücret civarında başlandığını gişede çalışırsan kasa tazminatı alınacağını söylemişlerdi) ve mülakat sonrası işe başlama sürecinin nasıl ve ne şekilde yapılacağına ilişkin konuşma yapıyor.Sistem üzerinden verdiğiniz bilgilerin doğrulamanızı ve doğru bilgilendirme yapmamanız dahilinde işinize son verileceğine dair kağıtlara imza atıyorsunuz ayrıca kısa bir öz geçmiş hazırlamanız için de bir kağıt dolduruyorsunuz.

Sıranız geldiği zaman adınızla çağrılıyorsunuz odaya girerken mülakatı yapacak kişiler sizi karşılıyor ve oturmanız için yer gösteriyor.Masanın bir ucunda siz oturuyorsunuz diğer tarafında mülakatı yapacak kişiler(benim mülakatımı bir bayan ve bir erkek yaptı) oturuyor.Kısa bir bilgilendirme yaptılar bilgiyi ölçmeye dair bir mülakat olmadığını lise döneminden bu zamana kadar ki dönemle ilgilendirdiklerini söylediler ve sorulacak sorulara kendi hayatımdan somut örnekler vererek cevaplar vermem istendi.Ayrıca ortalama 30 dk bir süre olduğunu belirttiler,kendilerinin bu süre içerisinde sadece bana soru soracaklarını ve cevapları yazmakla meşgul olacaklarını söylediler ve mülakat başladı.
Mülakatta sorulan soruları paylaşmadan önce şunu belirtmek istiyorum eğer gerekli hazırlıkları yapmaz iseniz yani ne çıkabilir eğer şöyle sorarlarsa bende şu cevabı veririm gibi hazırlık yapmaz iseniz mülakatta sorulan sorular sizi zorlayabilir ben gerek 2015 de gerekse bu sene girdiğim mülakattan önce mülakatta neler soruluyor diye İnternet'ten araştırmalar yaptım ve cevaplar hazırlamıştım.Girdiğim iki mülakatta da başarılı olmamda büyük etkisinin olduğuna inanıyorum.

        Mülakatta sorulan sorular:
  • Kendinizi tanıtır mısınız ?                       (Bu soru ile sizin mülakat öncesinde yazdığınız kısa öz geçmişinizdeki bilgiler ile sisteme kayıtlı bilgilerin kontrol ediliyor) Çok uzun olmayacak şekilde eğitim ve iş tecrübelerinizden bahsedilmeli)

  • Kendinizi geliştirmek adına neler yaptınız ? (Okul hayatınızdan veya sosyal yaşamınızdan somut örnek vererek gittiğiniz kurslar ve seminerlerden bahsedilmeli)

  • Başarmış olduğunuz bir zorluğu anlatır mısınız ? (Hayatınızdan somut örnek vererek şunu yapmak istedim ve yaptım gibi cümleler kurmak gerekiyor)

  • En son kime hangi şekilde yardım ettiniz? (Birden fazla örnek isteyebilirler)

  • Biri size bir şey söylemeden onun neye ihtiyacı olduğunu anlayabilir misiniz?(Birden fazla somut örnek isteyebilirler)

  • En son kimi hangi nedenle ikna etmeye çalıştınız?

  • Hayatınızda size yardımcı olan destek olan iyi ki tanımışım dediğiniz biri var mı ?

Sorularda öznenin sizin olmanız ve yaptığınız şeyleri anlatmanız bekleniyor;sorulara cevap verirken bazen konuşmanızı keserek daha ayrıntılı şekilde anlatmanız istenebilir yada cevaplarınız içerisinden yeni sorular sorulabilir.Verdiğiniz cevaplar mülakatı yapan kişileri tatmin etmeli bu açıdan hazırlanmak gerekiyor.Okul kulüplerinin faaliyetlerinde yer almış olmak,katılmış olduğunuz sosyal projeler sorulara cevap vermenizde size yardımcı olacaktır.Bende öyle oldu(fakülte kulüplerinde komisyon başkanlığı yaptım ve bir dönemlik gittiğim  Erasmus deneyimim)  ve işe yaradığını düşünüyorum;imkanınız varsa bu tip projelere katılmanızı tavsiye ederim.

Sorulacak sorular bittiği zaman eklemek istediğiniz bir şeylerin olup olmadığı soruluyor ve teşekkür ederek mülakatın bittiğini; sonuçların sistem üzerinden takip edilebileceği söyleniyor.Mülakat sonucunu bekliyorsunuz(bu süreç yaklaşık bir ay sürüyor).
Mülakat sonucu başarılı ise mülakat sonucunun açıklandığı ve ilerleyen tarihlerde insan kaynakları bölümünden irtibata geçileceği bilgisi geliyor (Bu mesaj bana 1 Kasım da geldi).

Sonraki aşama ise İnsan Kaynaklarından aranarak iş teklifinin sunulması (28 Kasım da telefonla aranarak teklif aldım) Ben Konya bölgesi için girmiştim.İnsan kaynaklarından iki teklif aldım Birinci teklif Konya'dan şube ikinci teklif ise Afyon'daki şube  teklif edildi.Teklifleri kabul etmeyince ilerleyen zamanlarda aynı bölgedeki şehirlerden ihtiyaç olması halinde teklif bekleyip beklemediğim soruldu ve konuşma sona erdi.
Benim deneyimim burada sona eriyor ama sosyal medyadan aynı bölgede sınava girenlerden edindiğim bilgilere göre teklifi kabul ettikten sonra 10 günlük bir süre içerisinde istenen belgeleri getirmeniz isteniyormuş ve işe başlama koşullarınız şubenin durumuna göre belirleniyormuş.

Yazımın faydalı olmasını umuyorum,banka sınavlarına hazırlanan ve bankada çalışmak isteyenlere başarılar diliyorum.










Devamını Oku »

8 Aralık 2016 Perşembe

Eşitsizliğin Bedeli

      Merhabalar,yaklaşık bir senedir bir şeyler yazmıyorum,bunun çeşitli gerekçeleri var mesela enerjimi daha farklı değerlendirmek istemem veya iktisat ile siyasetin çok iç içe geçmiş olması itibariyle yazdıklarımın farklı kişiler tarafından kendi düşünce yapılarına göre manipüle edilebileceği endişesi,Önceliklerimin değişmesi gibi ama blog yazmanın bana kattığı bir çok şeyden de uzaklaştım bu yüzden zaman zaman bir şeyler yazacağım.

Bu yazının hikayesi şu şekilde gelişti,işletme bölümünde yüksek lisans yapan bir arkadaşım Joseph.E.Stıglıtz in 'Eşitsizliğin Bedeli' adlı kitabını almış,okumaya başlamış ama bazı iktisadi terimler yormuş olsa gerek kitabı bana gönderdi bu kitabı oku ve bana anlat dedi.Böylece kitabı okumaya başladım, açıkcası ben de okurken biraz yoruldum ama değdi diyebilirim.Her sayfası çok çarpıcı ve ilgi çekici örnek ve bilgiler içeren bu kitap, bu yazının konusu olacak, Kısaca bu kitaptan ne anladım onu anlatacağım.


Öncelikle belirtmek isterim ki 'Eşitsizliğin Bedeli' bence ufuk açıcı bir kitap, Ana konusu gelir eşitsizliği ve ABD'de ortaya çıkan 2008 küresel durgunluğun açıklanması,kendi deyimiyle %1'lik kesimin  devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirerek %99'un üzerinde nasıl egemenlik kurduğunun kapsamlı şekilde ele alınması. Birçok olay ve/veya olgu üzerinde belli odakların bizim algı ve düşünce dünyamızı kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullanıldığı çarpıcı örnekler üzerinden anlatıyor. Dünyaya ve olaylara farklı bakış açısı ile bakmamızı,daha öncesinden kabul ettiğimiz bazı değer ve yargıları sorgulamamız gerektiğini savunuyor.Kitap bir roman havasından ziyade biraz ders kitabı ve kaynak kitabı gibi; savunulan görüşlerin hangi veri ve kaynakların değerlendirilmesi sonucu ortaya çıktığını her bir sayfanın dipnotunda görebiliyorsunuz.

Çok detaylı değerlendirmem mümkün değil fakat kitapta anlatılmaya çalışılan ana fikir ve görüşleri mümkün olduğu kadar sade bir dille anlatmaya çalışacağım.


Kitap genellikle ABD'deki gelir eşitsizliğini ve bu eşitsizliğin ülkenin ekonomisi ve siyaset üzerindeki gücüne yansımasının ne şekilde olduğunu açıklamaya yönelik, %1 diye tasfir edilen kısım genelde en üst kesimin, iktisadi ve siyasi gücüne değinmek için; %99 toplumun geri kalan kısmı için yapılan tanımlama.

Stıglıtz, finansal piyasaların; ekonomik sistemin dolayısıyla borsanın,bankacılık faaliyetlerinin tamamen sermaye odaklarının yararına olacak şekilde düzenlendiğini ve devlet mekanizmasının da zengin çıkar gruplarının lehine olan bu düzenin,artan iktisadi eşitsizliğe göz yumduğunu söylemektedir.Ekonomik gücün siyaset yoluyla kötü şekilde kullanılmasının sosyal gelenek ve kuramları nasıl ve hangi bahanelerle  biçimlendirdiğini açıklamaktadır.


Ekonomik büyümenin toplumun geneline yansımadığını ABD'de en yüksek gelirli %1'lik kesim,Ekonominin 1979-2007 arasında büyüme dönemindeki kazanımların yaklaşık %60'ını elde etmektedir. Bu dönemde % 1'lik kesimin vergi sonrası reel hane halkı gelirinin %275 artmışken, en düşük gelirli %20'lik kesimin vergi sonrası reel hane halkı geliri sadece %18 artmıştır. Amerikalıların en zengin %1'lik kesimi,ülkede 2009'a kıyasla 2010'da yaratılan ilave gelirin %93'üne sahip olmuştur. Verilerden de görüleceği üzere ekonomik büyüme zenginlere yaramış bunun sonucunda hem gelir hemde servet eşitsizliği artmıştır.

Eşitsizliği sadece gelir ve servet olarak değil hayat standardı,güvenlik,sağlık,eğitim olanaklarına ulaşım olarak da değerlendirmek lazım, ABD'de orta sınıf giderek küçülmektedir.
Sebebi,en üstteki %1'lik kesimin sürekli rant arayışını, gelirlerini arttırma çabaları veya bulundukları konumu daha sağlama alma çabaları olarak değerlendirilebilir.Bu kesim mümkün olduğu kadar devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini,piyasanın üzerinde görünmez bir elin olduğu ve eğer müdahale edilmezse; her türlü ekonomik faaliyetin dengeye geleceğini alıcı ve satıcının birbirini bulacağını savunuyor. Bu durumun kişiler için en iyi durum olduğu ve kişiler için de en iyi olan durum toplam da toplum içinde en iyi durumu ortaya çıkarır görüşlerini savunmaktadır. Kim? Bu sistemin bu şekilde devam etmesini isteyen piyasa ekonomisi savunucuları.



Ekonomik ve siyasi gücünü kullanan bu kesim sürekli tekelleşme,sürdürülebilir tekeller yaratmak peşinde koşmaktadır.Ayrıca siyaset yoluyla kuralları kendileri koymakta ve hakemleri kendileri seçmektedir.Böyle bir durum da tabi ki fırsat eşitliği kalmayacak ve ülkenin ve toplumun her kesiminde eşitsizlik daha da derinleşecektir.


Bu sistemde en önemli araçlardan birisi ABD'deki eğitim sistemi,ülkedeki gençler veya daha yüksek eğitim almak isteyen kişiler öğrenim kredisi kullanarak, daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir yaşam sürdürmek amacıyla ödeyemeyecekleri borçların altına girmeleri. Bu algı, sürekli yükselen öğrenim kredisi maliyetleri ya da okul ücretlerindeki artış orta sınıf diye tabir edilen kısmın iyi eğitim alarak belki de üst kesim denilen kesime çıkma ihtimalini düşürmektedir.Ayrıca umut pazarlaması yoluyla da daha iyi okul, daha iyi yaşam gibi kampanyalarla da sürekli belirli bir kesim fonlanmaktadır. Çok az kişi aldıkları eğitimin karşılığı daha iyi hayat standardına erişebilmektedir.


Peki eşitsizliğin giderek artmasına rağmen nasıl oluyor da alt taraftaki kesim üst taraftaki bu üst zümreye tepki göstermiyor/gösteremiyor. Bu algı mühendisliği yani insanların algılarını kendi istedikleri şekilde yönlendirebilmeleri yoluyla oluyor. Üst taraftaki azınlık,alt taraftaki insanlara sürekli çok çalıştıklarını orada olmayı hak ettiklerini savunmakta ve bir şekilde kendi varlıklarının toplumun ve ülkenin yaranına olacağını inandırmışlardır.

 Yardım kampanyaları ile insanların yanında olduklarını ya da yarattıkları imkanlarla topluma hizmet ettiklerini insanlara aşılamaktadırlar. Bu algı mühendisliği devlet ile ilişkilerde de yaygın şekilde kullanılmakta siyaset mekanizmasını kullanarak kendilerine muafiyetler,tekeller,yasalar,teşvikler çıkarmaktadırlar.Bu davranışlar ülkede verimliliklerin sınırlandırılmasına  kendi kendini besleyen bu modelin devamlılığı için gerekli imkanı sağlamaktadır.


Eşitsizliğin demokrasi içinde büyük bir tehlike olduğunu ve demokrasinin içini boşalttığını bir kişi bir oy prensibinin,bir dolar bir oy şeklinde bir evrime uğradığı savunulmaktadır.Ayrıca seçim kampanyalarının ve medya desteği için, önemli derecede finansman gerekliliği; gitgide sadece belli seviyede parası olan kişilerin seçilebileceği bir düzeni oluşturmaktadır.

Bunun üzerine Paul Krugman: Gelir dağılımındaki aşırı dengesizlik gerçek bir demokrasiyle asla bağdaşmaz.Siyasal sistemimizin büyük sermaye tarafından çarpıtıldığını ve bu azınlığın daha da zenginleşmesiyle bu çarpıklığın daha da arttığını kim inkar edebilir ki? demiştir.

Süphesiz işin buralara gelmesinde küreselleşmenin ve finansal serbestleşmenin,paranın yer kürede bir engele tabi olmadan dolaşabilmesinin büyük payı vardır. Küreselleşme konusunda dünya çapındaki uzmanlardan biri olan Dani Rodrik hem demokrasi,hem ulusal özerklik hemde serbest küreselleşme bir arada olmaz diyerek aslında bir şeyi elde etmenin bir maliyeti olduğunu söylemektedir.


Gerçekten de 2. dünya savaşı sonrası gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kayan sermaye hareketleri girdikleri yerlerde bir takım değişiklikler yapmış kendi kurguladıkları finansal sitemin içerisine olabildiğince çok ülke sokmaya çalışmışlardır.Algılar ve inançlar kullanılarak zenginler kendi çıkarlarını en üst düzeye çıkarmaya çalışmaktadırlar.Sahip oldukları her şeyi kendilerinin meşru yollarla kazanıldığını,bu kazanımları toplum için kullandıklarını savunmaktadırlar.
Bu doğrultuda adalet ve verimliliğe atıfta bulunarak toplumsal çıkarları nasıl manipüle edildiği toplumun kendi çıkarları doğrultusunda nasıl yönlendirilebildiğini açıklıyor.

Ayrıca adalet ve fırsatlar ülkesi olarak tanımlanan ABD'de finans sektörünün 'hukukun üstünlüğünü' neredeyse her zaman kendi yararına ve sıradan Amerikalıların çıkarlarının tersine nasıl çalıştığını açıklamaktadır.Bunu yaparken borçlandırma yoluyla borçlular karşısında kendisini güçlendirmek için haciz kanunlarını değiştirdiklerini,özel okulların eğitim kredilerine erişimi sağladığını,tefecilik karşıtı yasaları kaldırarak,sömürücü kredi verme uygulamalarını kısıtlayacak yasal düzenlemeleri engelleyerek ve -ne kadar zayıf olsalar da - sadece gerçekten borçlu olanların evlerini kaybetmesini sağlayan koruma usullerini aşarak yaptıklarını söylemektedir.2008 küresel krizi öncesi eşit altı diye tabir edilen ödeyebilecek gücü olmayan insanlara yüksek faizde kredi verilmesi sonucu oluşan emlak balonunu bu doğrultuda açıklamaktadır.


Ülkedeki bütçe açığının azaltılması gerekliliği fikrinin artan oranlı vergi tarifesinin uygulanılmasını,büyük şirket sosyal yardımları gizli sübvansiyonların kesilmesini engellemekte araç olarak kullanıldığını savunmaktadır.Yani zenginler vergilerinin arttırılmasının küçük işletmelere zarar vereceğini ve böylece istihdamın azalacağını bunun yerine sosyal yardımların kısılması gerekliliği şeklindeki efsanesinin geçerli olmadığını vergi artmadan önce karlı olan hiçbir yatırım,hiç bir iş,vergi arttırımı sonrası karsız hale gelmeyeceğini,Yüzde 1'lik kesim bütçe tartışmaları ile bügün ekonomiyi zayıflatacak,ileride büyüme oranlarını düşürecek ve eşitsizliği arttıracak olan devletin boyutunu küçültme projesine kılıf bulmak için aşırı harcamalarla ilgili anlaşılabilir bir endişeyi kullanmıştır tezini savunmaktadır.

%1'lik bu kesim bu yolla devletin maliye politikası aracını kullanmasını sınırlayarak özellikle alt kesim için en önemli sorun olan işsizlik için uygulanacak politikaları kısıtlayarak,bütün yükü para politikası araçları üzerine yüklemiştir ki ;para politikası, bağımsız olduğu kabul edilen Merkez Bankaları,finans sektörü tarafından ele geçirilmiş ;finans sektörü inanç ve çıkarlarını temsil edecek kararlar alacak şekilde düzenlenmiş ve kaynak aktarılması veya kullanılması sonucu kontrol altına bu kesimce daha kolay alınabilmektedir.


Bu şekilde ele geçirilmiş olan finans sektörü 2008 yılında da uygulamalı şekilde görüleceği üzere batmak için çok büyük banka ve kurumların  doğmasına ve bu sektörlerin büyümesine yol açmış.Bu kurumlar sa batmak için çok büyük olduklarının farkında olduklarından çok riskli eylem ve işlemler içerisine girmişlerdir,bu davranışta bulunurken devletin kendilerine ne zaman düşerlerse yardım edeceğini/ etmesi gerektiğini pek tabiki biliyor ve bunu ziyadesiyle kullandıklarını göstermişlerdir.2008 sonrası bu gelişmeler aynen de olmuştur.

Kitabın son bölümünde başka bir dünyanın mümkün olabileceğini bunun için ekonominin güçlendirilmesi gerekliliğini ve milli gelir fetişizmine yenik düşmemenin şart olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü Gayrisafi Yurtiçi Hasıla iktisadi performansın bir ölçüsü değildir, Çoğu vatandaşın genel olarak tanımlanmış hayat standartlarındaki değişiklikleri doğru bir şekilde yansıtmaz ve yaşanan büyümenin sürdürülebilir olup olmadığını bize söylemez.

Daha iyi bir dünya için zenginlerin aşırılıklarını sınırlandırmak gerektiğini savunuyor ve Stıglıtz reform önerileri yapıyor:

1-Rant arayışını azaltmak ve oyun alanlarını eşitlemek:Finans sektörünün sınırlandırılması,daha güçlü ve daha verimli şekilde uygulanan rekabet yasaları,kurumsal yönetimin iyileştirilmesi,iflas kanunlarında kapsamlı reformlar yapılması,devletin gerek kamu mallarının elden çıkarılması gerek tedarik aşamasında şirketlere dağıttığı hediye yardımlarının bitirilmesi,büyük şirketlere yapılan sosyal yardımların-gizli sübvansiyonlar da dahil bitirilmesi,yargı reformu-adalete erişimin demokratikleştirilmesi ve silahlanma yarışının zayıflaması,

2-Vergi reformu:Artan oranlı gelir ve kurumlar vergisi sisteminin geliştirilmesi ve yasal boşlukların azaltılması,yeni bir oligarşinin oluşmasını önlemek için daha etkili olan daha etkin şekilde uygulanan bir veraset vergisi sisteminin yaratılması

3-Diğerlerine yardım etmek: Eğitime erişimin iyileştirilmesi,sıradan Amerikalıların tasarruf yapmasına yardım etmek,herkes için sağlık hizmeti,diğer sosyal güvenlik programlarını güçlendirmek

4-Küreselleşmeyi ayarlamak:Daha adil bir oyun alanı yaratmak ve yoksullaşmaya götüren yarışı bitirmek

5-Tam istihdamın geri getirilmesi ve sürdürülmesi :Tam istihdamı-eşitlikle birlikte-sürdürecek bir mali politika,tam istihdamı sürdürecek para politikası ve kurumlar,dış ticaret açıklarını düzeltmek,faal iş gücü piyasası politikaları ve iyileştirilmiş sosyal güvenlik

6-Yeni bir sosyal birliktelik :İşçilerin ve vatandaşların toplu eylemlerinin desteklenmesi,ayrımcılığın kalıntılarını temizlemek için pozitif ayrımcılık

7-Sürdürülebilir ve eşitlikçi büyümeyi geri getirmek :Kamusal yatırımlara dayanan bir büyüme bir büyüme gündemi,iş pozisyonlarını ve çevreyi korumak için yatırımın ve inavasyonun yönünü değiştirmek

Umut var mı ?

Reformların uygulanabilmesi için demokrasi ne kadar yanlı olursa olsun iki yol sunar.Birincisi %99 içindekiler,%1 tarafından kandırıldıklarının farkına varabilirler. Uzunca bir süre %1'lik kesimin yararına olmayacak bir şeyin diğer kesim için de yararlı olmayacağı düşüncesini insanlara kabul ettirmiş olan bu kesimin bu efsanesinin yerle bir olması
İkinci yol ise %1 lik kesim, ABD'de olanların sadece değerlerimizle değil aynı zamanda %1'in kendi çıkarlarıyla tutarlı olmadığının farkına varması gerekir.

Bu reformların gerçekleşmemesi durumunda toplumun sahip olanlar ve olmayanlar olarak bölüneceğini zenginlerin güvenli sitelerde yaşadığı,çocuklarının en iyi okullara gittiği ve en iyi sağlık hizmetlerine sahip bir kesim ve diğer tarafta en iyi olasılıkla vasat bir eğitime ve fiilen karneye bağlanmış bir sağlık sistemine erişebildikleri güvensiz bir dünyada yaşayacaklardır.

Diğer resimdeyse sahip olanla olmayan arasındaki farkın kapandığı ortak bir kader anlayışının olduğu,fırsat ve adalete dair ortak bir bağlılığın bulunduğu 'herkes için özgürlük ve adalet'kelimelerinin asıl anlamlarına vardığı bir toplum vardır.

Her ne kadar ikinci resmin mirasımız ve değerlerimiz açısından tutarlı olarak görülse de geçmiş yıllara baktığımızda umutların azaldığını söylemek gerekir.


Diğer Yazılarıma Gözatmak için;  biriktisatci.blogspot.com





Devamını Oku »

15 Ekim 2015 Perşembe

Üçüncü sanayi devrimi ve Türkiye üzerine



 Bugün başta eğitim, ekonomi, hukuk olmak üzere neredeyse her konuda bir yapısal reform yapılması gerekliliği konuşuluyor.Başta siyasi partiler olmak üzere,sivil toplum kuruluşları dahil herkesin ayrı bir reform tanımı ve gerekçesi var.
 Gerek Avrupa Birliği ile müzakereler, gerekse mevcut sosyo-ekonomik sorunlar bizi bu reformları yapmaya zorunlu kılsa da yapısal reformlar için bir çok yol haritaları hazırlansa da sıra uygulamaya gelince oldukça yetersiz kaldığımızı düşünüyorum.

Dünya ise Jeremy Rifkin’in dile getirdiği bir devrimin peşinde ‘Üçüncü Sanayi Devrimi’ olarak tabir edilen dönüşüm programının; dünyadaki bir çok şeyi değiştireceği ve dönüştüreceği öngörülüyor. Bu yazımda öncelikle Üçüncü sanayi devrimi nedir? Dünyadaki yanal güçler bu devrime nasıl bakıyor,nasıl hazırlanıyor? sonrasında ise ‘Üçüncü sanayi devriminin ülkemiz üzerinde ne gibi etkiler yaratabileceğini,dünyanın yönünü çevirdiği bu devrime ülkemizin nasıl baktığını açıklamaya çalışacağım.

Birinci ve ikinci sanayi devrimleri her yönüyle insanlık tarihinde büyük değişimlere yol açmıştır. Her iki sanayi devriminin en önemli ortak paydası fosil yakıtlar kullanılarak ortaya çıkarılan enerjinin kullanılması ile bir ekonomik gelişme sağlanmasıydı. Ülkeler ekonomik gelişme ve büyümeyi gerçekleştirmek için başta doğa olmak üzere insanları,toplumları ve doğal kaynaklarını aşırı hatta hoyratça kullanmıştır.Bu kaynaklar kullanılırken cevaplanması gereken  bir soru vardı:

Bu durum sürdürülebilir mi? Yani mevcut kaynakları kullanarak ekonomik gelişme nereye kadar gidebilir?

Öncelikle  kömür yataklarının kullanımı,sonrasında petrol daha sonrasında doğal gaz kullanılarak insanlar ihtiyaç duyulan enerjiyi çeşitlendirerek;bu kaynakları sınırlı da olsa bu günlere kadar gelmesine vesile olmuşlar ama insanlık tarihine göre bakıldığında kısa sürede hoyratça kullanılan kaynak rezervlerin erimesi bu kaynakların sınırlı olduğunu, bu kaynaklara dayalı üretimin ise sürdürülebilir olmadığını görülmüştür.

Ayrıca fosil yakıtların kullanımı,yeşil alanların tahrip edilmesi sonucu yer yüzünde sıcaklığın artması  yeryüzündeki bütün canlıları tehdit eder hale gelince; insanlık için çevreye ve doğaya önem veren bir zorunluluk hali ortaya çıktı.


Üçüncü sanayi devrimi; sürdürülebilir,tükenmesi çok daha uzun sürecek,yenilenebilir olan çevreyi daha az yoran enerji kaynaklarının kullanılmasını öngörmektedir.İnsanların daha liberalleşmesinden, toplumsal olarak dağıtılmış ve işbirliğine dayalı bir yapıya dönüşüme ayrıca bize geleceğin emaneti olan çevremizi daha iyi koruyabilme,iklim değişikliklerinin önüne geçebilme şansı tanıyan bir dönüşüm projesi.

 Rifkin,üçüncü sanayi devrime geçişin 5 ayağı olduğunu savunuyor yalnız bu ayakların eş zamanlı olarak birbiriyle ilişki içinde işlediği zaman bir devrime sebep olabileceğini öngörüyor.
Rifkin'e göre  Üçüncü Sanayi Devriminin beş ayağı:
1-Yenilenebilir enerjiye geçilmesi
2-Her kıtadaki bina stoklarının kendi bulundukları yerlerde yenilenebilir enerji toplayabilecek mikro-enerji santrallerine dönüşmesi
3-Kesintili enerjileri depolamak için her binada ve altyapı genelinde hidrojen ve diğer depolama teknolojilerinin tatbik edilmesi
4-Her kıtadaki enerji şebekesini tıpkı internet gibi işleyerek enerji paylaşan bir şebeke ağına dönüştürmek için internet teknolojisinin kullanılması
5-Ulaşım araçlarının,akıllı,kıtasal,etkileşimli bir enerji şebekesi üzerinden elektrik alıp satabilen elektrikli ve yakıt hücreli araçlarla değiştirilmesi.(Rifkin:2014,58)


Üçüncü sanayi devrimi tamamen yeşil enerjiye dönüşü organize etmektedir.Güneş enerjisi,rüzgar panelleri,gel git santralleri ile doğada var olan ulaşılması çok daha kolay ve ucuz olan bu kaynakları üretime katmak, gerçek bir devrime yol açabilir.
Üçüncü sanayi devrimi'ne giden yol özellikle gelişmekte olan daha fakir ülkeler için yararlıdır.İnsanlığın %40'ının hala günde iki dolar yada altında şiddetli yoksulluk içinde yaşadığını ve büyük bir çoğunluğunun elektrikten yoksun olduğunu unutmamak gerekiyor. Yüzbinlerce 'enerjisiz' insanı yoksulluktan çıkarmanın birinci yolu: güvenilir ve makul fiyattan yeşil enerjiye sahip olmaktır. Bu olmadan diğer her tür ekonomik gelişme imkansızdır. Enerjinin demokratikleşmesi ve elektriğe evrensel erişim,dünyanın yoksul halklarının yaşamlarını geliştirmek için en zaruri çıkış noktasıdır.(Rifkin:2014,93)



Öyle ki  üçüncü sanayi devrimini gerçekleştiren ülkeler ne kadar artarsa dünya daha adaletli daha yaşanası bir yer haline gelecektir. Bu devrim ekonomik yapıdan,enerjiye,yönetim şekillerinden,tüketimimize;teknolojiden güç odaklarına,bilginin niteliğine kadar bir çok şeyi değiştirecektir.Dünyadaki bir çok ülke ve topluluk başta Avrupa Birliği ve Almanya olmak üzere bu konuya fazlasıyla eğilmekte,bu devrimin ülkeleri ileri götüreceğini görmekte gerekli olan yatırımları ve uygulamaları yapmaktadır.

Avrupa konseyi ve Almanya Üçüncü sanayi devrimi için 20-20-20 formülüyle (2020 yılına kadar sera gazı salınımında yüzde 20'lik azalma,enerji verimliliğinde yüzde 20'lik bir artış ve yenilenebilir enerjilerin kullanıma sokulmasında yüzde 20'lik artışa ) bu devrime geçişi sağlayarak  ABD,Çin,Japonya ve diğer ülkeleri geride bırakmıştır.

Bu devrimle; Avrupa birliği, dünya içinde yeni,sürdürülebilir bir ekonomik çevresel programın ön safında yer almayı amaçlıyor.

Peki ülkemiz Üçüncü Sanayi Devrimine nasıl bakıyor ?

Şüphesiz küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olan Kyoto protokolü'nü gönüllü olarak imzalamış ve  onaylamış olan ülkemiz ; Protokol ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılma yolunda bazı önlemlere başvurmuştur.Kanunlar çıkarılmış,genelgeler yayımlanmış,özel sektöre bu konuda teşvik edici programlar ortaya koymuştur.

 Türkiye'nin enerjide dışa bağımlı bir ülke olduğunu ve yıllık 55 milyar dolarlık enerji ithalatı yaptığı bu konumunda; üçüncü sanayi devrimi enerji sektörü için büyük bir fırsat, bu fırsat değerlendirilebilirse  ithalat'ın en önemli kalemi olan enerji maliyetlerini düşürebilir,yeni enerji kaynaklarının devreye sokulmasıyla da üretim maliyetlerini düşürerek ihracaatın ithalatı karşılama oranını yükseltebilir.Şüphesiz bu dönüşüm ülkemizin rekabet gücünü arttıracak ; ülke ekonomisi için son derece olumlu gelişmelere yol açacağını düşünüyorum.

Fakat bu devrimin uygulama boyutu ülkemizde maalesef son derece sınırlı; rüzgar panelleri,güneş enerji sistemleri mevcut yani Üçüncü sanayi devriminin kısmen birinci ayağı uygulanıyor ama diğer taraftan ülke ekonomimizde önemli yere sahip olan inşaat sektörü için  yeşil alanların hızla betonlaşmasına da göz yumuyoruz.Deyim yerindeyse Ne yardan geçiyoruz ne serden.

Ayrıca '' Her kıtadaki bina stoklarının kendi bulundukları yerlerde yenilenebilir enerji toplayabilecek mikro-enerji santrallerine dönüşmesini '' kapsayan ikinci ayağa geçilememiş görünüyor.



Şöyle ki : Bu uygulamalara başlangıç noktasının kamu binaları olmalısı gerekir.Bu şekilde toplumda enerji devrimi bilinci oluşturulmalıdır.Ülkemizde bu devrime geçme bilinci oluşması için mesele Cumhurbaşkanlığı Beştepe Sarayı örnek olabilirdi hala da olabilir,böylece ülkemize gelen devlet adamları,bürokratlar ve turistlere ülkemizin çevreye duyarlı bir ülke olduğunu ve yenilenebilir enerjiye geçişte gerekli adımların atıldığı gösterilebilir/di.



Bugün ülkemizle ilgili en büyük övünç kaynağı olan 'Dünyanın en büyük 20 ekonomisi' içinde yer almamız,bu devrimi gerçekleştiremezsek yani bu toplum bir sanayi devrimi daha kaçırırsa geçmişte ''3 kıtanın hakimi olan toplumduk'' gibi bir hatıraya dönüşebilir.Türkiye; İran  Bulgaristan,Yunanistan  başta olmak üzere bir çok ülkeden elektrik ithalatı yapıyor.Enerji kalemlerinin en ulaşılabilir olanında bile dışa bağlıyız,bu da bizim böyle bir dönüşüme ihtiyacımız olduğu gerçeğini yüzümüze bir kez daha vuruyor.

Daha önceki sanayi devrimlerini kaçırmanın toplumumuza ne gibi bedeller ödettiğini unutmadan,bu konuda toplum olarak mutabık olmamız gerekiyor; ya belli şartlar altında,bize verilenle yetineceğiz(teknolojiyi,enerjiyi,bilgiyi dış ülkelerden alıp;dış ülkelerin istediği mal sepetini üretmeye devam edecek,suni çözümlerle yolumuza devam edeceğiz) yada yakın gelecekte gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki makası daraltacak olan bu devrime dört  elle sarılacağız. Vereceğimiz cevap ve politikalarımız sadece bugünümüzü değil aynı zamanda yarınımızı belirleyecektir.


Kaynaklar :






Devamını Oku »

11 Eylül 2015 Cuma

Hakkımda

 Kayseri'de doğdum.

İlk,orta öğretimimi Ahmetpaşa okulunda; lise eğitimimi İstikbal lisesinde Kayseri'de tamamladım.

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinde bir yıl isteğe bağlı İngilizce hazırlık okudum.
Gaziosmanpaşa üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler fakültesi İktisat bölümünü üçüncü olarak tamamladım.
Ayrıca Anadolu Üniversitesi Adalet bölümününden de mezun oldum.

Lisans eğitimimden sonra Selçuk üniversitesinde İktisat bölümü üzerine Yüksek Lisans yapmaktayım.
           

Daha fazlası :

Yukarıdaki bölümde genel olarak eğitim bilgilerim yer almaktadır,bu blogu takip edenlerin beni daha iyi tanıyabilmesi için bu bölümü ayırdım.
Sosyal ve siyasi eğilimlerim nedir?Düşüncelerim ve yaklaşımlarım ve hedeflerim  nelerdir?

Sosyal yaşantı olarak Anadolu da doğup büyümenin ayrıca okumanın vermiş olduğu birikimle kendimi Anadolu genci olarak tanımlayabilirim.
Hayatta yaşanılan her şeyin bizler için olduğuna;yaşanılan şeylerden dersler çıkarılması gerektiğine inanırım.Yapmak için uğraştığım bir şeyin en iyisini yapmaya çalışırım,bir insanın inandığı şeylerin peşinden koşması gerektiğini düşünürüm.

Lisans eğitimimin bir döneminde Erasmus öğrenci değişim programı ile yurt dışında geçirme imkanı buldum;böylece hem Avrupa'nın çeşitli şehirlerini gördüm hemde farklı kültürdeki insanlarla tanışma fırsatı yakaladım.
 Erasmus dönemi benim hayatım için adeta bir dönüm noktası oldu.İktisatçı olmaya tam anlamıyla karar verdiğim dönem oldu,ne yapacağıma karar vermemle birlikte bütün enerjimi bu doğrultuda harcamaya başladım, harcamaya da devam ediyorum;amacım iktisat eğitimime devam edip bu bilimine katkıda bulunmaktır.

Bir Türk genci olarak vatanımıza, milletimize,devletimize ve Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve inkılaplarına bağlı milliyetçi bir kişiliğe sahibimdir.

Günümüzdeki en iyi durumun  hukuk ve ekonomi politikalarının tam ve etkin kullanımıyla oluşacağını; hukuk kurallarının tam işlediği durumda ekonomi politikasının çok daha anlamlı ve etkin kullanılabileceğini düşünüyorum.Bu bağlamda kendimce en iyi durumun peşindeyim.

E-posta adresim: c.onur38@gmail.com
















Devamını Oku »

4 Eylül 2015 Cuma

Gerçek bir deneyim,merak edilen herşey ile Erasmus

                                                   
 Merhabalar,
Bu yazımda 2013 yılında yaşadığım Erasmus öğrenci değişim programı ile ilgili anılarımı,gözlemlerimi ve tavsiyelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.Yaklaşık 2 yıl oldu ben Erasmus ile Litvanya'nın Klaipeda şehrine gideli,bu zamana kadar fırsat bulup yazamadım sonrasında ise bu deneyimimi unutmadan yazmaya karar verdim.Bu yazı benim için bir anı yazısı,erasmus öğrenci değişim programını merak eden ve bu programla gitmek isteyenler için ise yol gösterici olmasını temenni ediyorum.

Gaziosmanpaşa üniversitesini kazandığımda isteğe bağlı hazırlık sınıfına katılmak istemiştim.O dönemden beri almış olduğum eğitimin uygulamaya dökülmesi için Erasmus yapmayı kendime hedef olarak koymuştum.Hem ingilizce eğitimini test edecek bu arada Dünyanın çeşitli ülkelerini görme fırsatı elde edebilecektim ayrıca özgeçmişim içinde bana bir katma değer katacaktı Erasmus.
Bu programa başvurduğumda iyi ingilizce konuşamıyordum,aldığım eğitim daha çok Grammer(sözcük yapısı) ve Main course(Temel bilgiler)üzerineydi.Gitme listesinde yedekte iken asil olduğumda bir karar vermem gerekiyordu.Hazırlık sınıfı biteli 2 yıl olmuştu ama girmiş olduğum ilk Erasmus sınavını kazanmıştım.Önüme bir fırsat gelmişti,değerlendirmeye karar vermiştim.
Biraz Erasmus öğrenci değişim programı hakkında konuşmak gerekirse,

Erasmusla ilgili Şunları belirtmek gerekiyor,Erasmus programına katılabilmek için 1 tam yıl(iki dönem) ders almanız gerekmektedir.(Gerekçesi transkript puanınızın hesaplanması için).Bu da şu demek Birinci sınıfı bitirmeden Erasmus'a gidemezsiniz.Ayrıca bir önemli ayrıntıda şudur ki bahar dönemi başvuruları genellikle bir önceki dönemin ortasında yapıldığı için;siz ikinci sınıfın birinci döneminde de gidemezsiniz. Erasmus öğrenci değişim programı ile gidebilmek için ilk fırsat 2. sınıfın ikinci dönemidir.(Erasmus'a her iki dönemde başvurulabiliyor)Bu bağlamda bazı şartları sağlamanız beklenir genellikle koşullar aşağıdaki gibidir:

Erasmus programına başvuru şartları:

Lisans öğrencileri için asgari 2.20 / 4.00 not ortalaması  (100'lük sistemde en az 58)- kaynak:yök-

Yüksek lisans ve doktora öğrencileri için asgari 2.50 / 4.00 (75/100) not ortalaması

Başvuran öğrencilerin başarı notu hesaplanırken akademik ortalamalarının %50’si ve yabancı dil bilgilerinin %50’si alınır ve en yüksek puanlı öğrencilerin seçilerek tercihlerine göre yerleştirilir
   (http://www.endlessabroad.com.tr/erasmus-icin-gerekli-olan-sartlar/)

Bu şartlar sağlandığı zaman Yazılı bir ingilizce sınavına giriyorsunuz,puanların ortalaması alınarak bir sıralama yapılır.Sıralamaya giren öğrenciler sözlü mülakat sınavına tabii olur.
En önemli aşama sözlü mülakat aşamasıdır,bazı üniversitelerin gönderdiği öğrencilerin yurtdışında konuşma konusunda sıkıntı yaşaması üzerine üniversitelere ceza vermesi,bu süreci en önemli hale getirmiştir.
Bu yazının bence en önemli noktası burası,ben iyi ingilizce konuşamıyorken nasıl 140 kişinin girdiği sınavda 12.oldum.
Daha önceki yazılarımı okuyan arkadaşların da tahmin ettiği gibi tabi ki çok iyi hazırlanarak.
Yani ne sorabilirler,daha önce ne sordular,nasıl cevaplar verilmesini istiyorlar. Gerek daha önce bu deneyimi yaşayan arkadaşlardan gerekse forum ve benzeri sitelerden yararlanarak sorulabilecek muhtemel soruları çıkararak.Sınavda sorulan soruların tamamını yakalayamamış olsam da öğrendiğim kalıplar,ara sözcükler sayesinde kazandım.

**Burada belirtmem gereken önemli husus Erasmus,Farabi vb programların kısmen diğerlerine göre daha küçük olan üniversitelerde daha kolay kazanılabiliyor olmasıdır,bunun sebebi öğrenci sayısı ve imkanlar bakımından  daha büyük olan üniversitelerde talebin çok daha fazla olması ayrıca daha iyi rakiplerin olmasıdır.Bu bağlamda küçük üniversitede okuyan arkadaşlar daha düşük ingilizce seviyeleri olmasına rağmen daha kolay Erasmus yapabilirler.**
Sözlü mülakat için öneri:Mükemmel konuşmanız gerekmediğini bilin,kimse İngiliz veya bir Amerikalı gibi konuşmanızı beklemiyor,hızlı yada sözcükleri çok iyi telaffuz etmenizde gerekmiyor, kendinizi gereksiz yere strese sokmayın.Sizden istenen tek şey akıcı konuşmanız konuşurken cümleleri aralıkla bölmeden konuşmanız.Benim tavsiyem yavaş ama akıcı konuşmanız ;konuşurken ellerinizi jest ve mimiklerinizi kullanmanızda hiçbir sakınca yok.Zaten juri sizden çok iyi konuşmanızı değil                                                                                       kendinizi ifade etmenizi bekliyor unutmayın.

Sözlü mülakattan aldığınız puan,trasnkript ve yazılı sınavınız değerlendirilerek tekrar bir sıralama yapılıyor ve kontenjana göre bu sıralamadan öğrenciler seçiliyor ve gideceği yerler belli oluyor.
Sonrası, gideceğiniz okuldan niyet mektubu geliyor,pasaporta başvuruyorsunuz,konsolosluktan vize işlemleri,uçak bileti derken resmi işlemler gerçekleşiyor.Hiçbiri gözde büyütülecek kadar zor işler değil,gideceğiniz ülkeye göre alacağınız hibe miktarı da belli;ne yapmak istediğinize göre bu hibe size yetebilir yada yetmeyebilir bu hibeyi şöyle düşünmek gerekir. Kyk dan aldığınız burs veya kredi Türkiye de sizin ne kadar ihtiyaçlarınızı karşılıyorsa;alacağınız hibe de sizin o kadar ihtiyacınızı karşılar.Gitmeyi düşünen arkadaşların planlarını yapması mümkünse bir miktarda para biriktirmesi onlara fayda sağlayacaktır.
Bir gerçek, bir tavsiye birkaç önemli not ve Sözlü mülakatlarda çıkabilecek muhtemel sorularla yazımı bitirmek istiyorum.

Bir gerçek: Avrupa da gezebilmek,seyahat etmek, için ingilizce bilmenize gerek yok.Birkaç sözcük kalıbı ile (temel şeyler buraya nasıl gidebilirim,bir çorba alabilirmiyim gibi )çok rahat gezersiniz
 Gideceğiniz yerler için haritalar,yemekler için menüler,seyahat biletleri için ise internet ve translator ,sıkıştığınız zamanlar için ise akıllı telefondaki sözlük size yeterde artar bile.

Bir tavsiye:Erasmus demek sadece gezmek demek değil,en kötü gireceğiniz dersler için ingilizce konuşabilmelisiniz yoksa Erasmus boyunca birilerine genellikle iyi ingilizce bilen Türk bir arkadaşa ihtiyaç duyacaksınız. Karşınıza nasıl biri çıkacağını asla bilemezsiniz,beraber gittiğiniz insanın orada size nasıl davranacağını tahmin edemezsiniz(Bir insanı tanımak istiyorsan onunla seyahat et ya da yemek ye derler bende ekleme yapıyorum o kişi ile yurtdışına git bunu şuna dayanarak söylüyorum genellikle yurtdışında hiçbir sosyal baskı,eylem yok kimse kimseye karışmaz ve emin olun herkes kendi özüne dönüyor ;  ya aslında olduğu hale yada olmak istediği hale).

Not 1= Paranızın olduğu hesapları internet bankacılığına açtırın,Gsm şirketi ile konuşun güvenlik şifresinin yurtdışına gelmesini isteyin.
Not 2 =Visa ve Maestro özelliği taşıyan kartlar yurtdışında her bankada kullanılabilir,ama bu kartlar TL hesap kartları olduğu için paranın TL hesabında olması gerekir.TL hesabındaki parayı hangi ülkeye giderseniz gidin o ülkenin para birimi olarak çekebilirsiniz yanınızda fazla döviz götürmenize gerek yok
Not 3 =Okul size Euro hesabı açtırır parayı oraya yatırır o parayı TL hesabına geçirmezseniz TL kartı ile çekemezsiniz
Not 4 =Gideceğiniz ülkenin iklim koşullarını göz önüne alınız Kuzey Avrupada ben -35 -40 dereceleri gördüm

Not 5=Burs ve kredi alıyorsanız Erasmus boyunca burs/kredi yatmaya devam eder.
Not 6 =Kesinlikle en az bir kredi kartınız olsun ve kredi kartınızı yurdışında kullanıma açtırmayı unutmayın.


Sözlü mülakatta çıkabilecek sorular:
-Kendini tanıtır mısın ?
-Nerelisin,o şehrin neyi meşhur ?
-Neler yapmaktan hoşlanırısın?
-Neden erasmus yapmak istiyorsun ?
-Seyahat etmeyi seviyor musun ?
-Nereye gitmek istiyorsun ?
-Neden oraya gitmek istiyorsun ?
-Kütüphanenin yolunu bana tarif edermisin ?
-Bana bir kek tarifi verir misin ?
-En çok hangi yemeği seversin,yapabiliyor musun?
-Cüzdanın kayboldu ne yaparsın ?
Bölümünüzle ilgili olarak sorular:
- Türkiyenin GSMH kaçtır ?
-Türkiye en çok hangi ülkeye ihracaat yapıyor ?

 ***Erasmus öğrenci değişim programı benim hayatıma çok şey kattı,farklı kültürden insanlar tanımak farklı yerler görmenin insanın ufkunu açtığı düşüncesindeyim.Asla pişman olmadığım  bir deneyim oldu benim için imkanı olan herkesin bu deneyimi yaşamasını tavsiye ederim.
Şunu da belirtmek isterim ki çok kolay bir Erasmus dönemi geçirmedim,bu süreçte benden desteğini hiç esirgemeyen kız arkadaşıma teşekkürlerimi bir borç biliyor. Bu vesile bütün Erasmus arkadaşlarıma sevgilerimi ve selamlarımı yolluyorum.***










Devamını Oku »

Blog Arşivi

SUBSCRIBE & FOLLOW